İçindekiler
3.2 - Denkleştirici Adalet İlkesi Gereği Yapılan İadenin Gerçek Zararı Karşılamadığı Durumlarda Ne Olur?
1. GİRİŞ (Türk Hukukunda Denkleştirici Adalet İlkesi ve Munzam Zarar)
Türkiye, bilindiği üzere enflasyonist bir ekonomik yapıya sahiptir. Özellikle son yıllarda ve tarihsel süreç içinde, Türkiye sıkça enflasyonist dönemlere tanıklık etmiştir. Bu bağlamda, genel olarak borç ilişkileri ve özelde para borçlarına odaklanıldığında, feshedilen, geçersiz sözleşmesel ilişkiler veya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu kapsamında düzenlenmiş diğer borç ilişkilerinden kaynaklanan borçlarda, giderim ile borcun doğumu arasındaki süreç uzadıkça, ödenen bedel gerçek zararı karşılamaya elverişsiz hale gelmektedir. Bu hususta yıllık adi kanuni faiz oranının paranın değer kaybına oranla çok düşük kalması sorunu artıran bir nedendir. Geçersiz sözleşmeler nedeniyle ödenen bedellerin aynen iadesi açıkça tarafları hak kaybına uğratmaktadır. Somutlaştırmak adına bir örnekle devam edersek, Türkiye’de ilk Covid vakasının görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinde teslim edilmek 100.000 TL bedel karşılığında adi yazılı şekilde satış vaadi sözleşmesi tanzim edildiğini, bedelin peşin olarak varsayalım. Satış vaadi sözleşmesi resmi şekil şartına bağlı olduğundan adi yazılı şekilde yapılmış satış vaadi sözleşmesi geçersiz olacaktır. 01.01.2024 tarihi itibarı ile 134.298,6 TL olacaktır. Ancak Mart 2020-Aralık 2023 tarihleri arasındaki tüketici eşya fiyat endeksine göre bu bedel 413.000 TL’dir. Aynı taşınmazı 01.01.2024 tarihinde edinmek isteyen taraf aynen iade durumunda, sözleşme bedelinden çok daha yüksek bir bedel ödeyeceğinden zarara uğrayacaktır. Nitekim aynen iadenin gerçek zararı gidermediği durumlar gözetilerek, Türk hukukunda denkleştirici adalet sistemi benimsenmiş ve bu denkleştirici adalet sistemi kapsamında uyarlama esasları içtihatlar ile oluşturulmuştur. Yine benzer nedenler ile para borçlarında temerrüt halinde borçlunun mütemerrit hale gelmesi ile alacağın tahsili arasındaki süreç ne kadar uzarsa alacaklının zararı o kadar artmakta ve bu zarar temerrüt faizi ile karşılanamamaktadır. Para borçlarında temerrüt faizi ile karşılanamayan zararların tanzimi için aşkın zarar mefhumu kabul edilmiştir.
2. KLASİK GÖRÜŞ VE DENKLEŞTİRİCİ ADALET GÖRÜŞÜ NEDİR?
Türk Hukukunda Denkleştirici Adalet İlkesi ile Sebepsiz zenginleşmenin varlığı halinde iade edilecek miktarın hesaplanması bakımından öğretide iki baskın görüş bulunmaktadır. Bunlar Klasik görüş ve Denkleştirici Adalet Görüşüdür.
2.1 Klasik Görüş Nedir?
Klasik görüşe göre zenginleşme ile fakirleşme arasında zenginleşme lehine bir fark olsa dahi iade edilecek bedel fakirleşme bedeli kadardır.
2.2 Denkleştirici Adalet Görüşü Nedir?
Denkleştirici Adalet Görüşüne göre sebepsiz zenginleşme haline iade borcununun kapsamı Denkleştirici Adalet İlkesine göre belirlenmelidir. Buna göre iade edilecek bedel fakirleşme bedeli değil zenginleşme bedelidir. (1)
3. DENKLEŞTİRİCİ ADALET İLKESİ NEDİR
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir. Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır. Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ödenen satış bedelinin, ifanın imkansız hale geldiği tarih itibariyle (çeşitli ekonomik etkenlerin ... , artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, faiz ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde, uzman bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenmelidir. (2)
Uygulamada denkleştirici adalet ikesinin tatbiki en çok geçersiz sözleşmelerde karşımıza çıkmaktadır. Herhangi bir sebeple; örneğin resmi şekil şartına bağlanmış bir sözleşmenin adi yazılı şekilde yapılmış olması sebebiyle geçersiz bir sözleşmede, ifa edilmiş bedelin iadesi noktasında denkleştirici adalet sistemi gözetilerek iade gerçekleştirilmelidir. Denkleştirici adalet ilkesi ile bedel uyarlanması esnasında uyarlamaya esas alınacak esaslar içtihadi olarak benimsenmiştir.
3.1 Denkleştirici Adalet İlkesi Kapsamında Hesaplama Nasıl Yapılır ?
Öncelikle belirtmek gerekir ki denkleştirici adalet ilkesinin temelini Türk Medeni Kanunun 2. Maddesinde düzenlenen dürüsütlük kuralı ve hakkın kötüye kullanımı yasağı oluşturmaktadır. Haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğundan, bir başkasının mal varlığından sebepsiz yere zenginleşen kimse hakkın kötüye kullanımı yasağı ve dürüstlük kuralı gereği bu zenginleşmeyi iade etme ve gerçek anlamda bir eski hale getirme yükümlülüğü altındadır. İşte Türk Yargı sisteminde içtihadi olarak bu eski hale getirme yükümlülüğünün yerine getirilebilmesi adına uyarlamada esas alınacak unsurlar benimsenimiştir. Yerleşik içtihatlara göre denkleştirici adalet ilkesi gereği hesaplama yapılırken enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları gibi ekonomik etkenlerin en az beş tanesinin ortalaması alınarak iade edilmesi lazım gelen bedelin dava tarihi itibarı ile hesaplanması gerekmektedir.
3.2 Denkleştirici Adalet İlkesi Gereği Yapılan İadenin Gerçek Zararı Karşılamadığı Durumlarda Ne Olur ?
Uygulamada bazı durumlarda geçersiz sözleşmelerin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre tasfiyesinde denkleştirici adalet ilkesi esaslarına göre hesaplama yapılıp, hesaplanan bedel üzerinden iadenin gerçekleştirilmesi hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilmektedir. Öyle ki geçersiz sözleşmeye konu olmuş malın ulaştığı değer, denkleştirici adalet gereği hesaplamaya esas kalemlerin ortalamasından bariz bir biçimde daha yüksek artış gösterebilmektedir. Denkleştirici adalet ilkesinin temelinde yatan görüşün gerçek anlamda bir eski hale getirmeyi amaçladığı göz önünde bulundurulduğunda bu durumda denkleştirici adalet ilkesi gereği hesaplama yapılarak zenginleşen tarafa avantaj sağlanması söz konusu olmayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2014/8 E. 2015/10 K. sayılı 14.01.2015 tarihli kararında bu husus incelenmiştir. Karara konu olayda davacıya; davalı bedeli tarafından arsa tahsisi yapılmış, davacı tarafından tahsis için kararlaştırılan bedel ödenmiş buna karşın belediyece tahsis iptal edilmiş ardından bölgede imar planı değişikliği ile tahsiz imkansız hale gelmiştir. Somut olayda davacı tarafça ödenmiş bedelin denkleştirici adalet ilkesi kapsamında hesaplanması halinde ortaya çıkan bedel tahsis edilemeyen taşınmazın rayiç bedelinden aşağıda kalmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu halde denkleştirici adalet ilkesine göre yapılacak hesaplamanın davacının gerçek zararını karşılamaya yetecek durumda olmadığından hareketle, davacının gerçek zararının karşılanması gerektiğini belirtmiştir. (3)
4. MUNZAM ZARAR NEDİR?
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunundaki ismi ile aşkın zarar kısaca, borçlunun borcunu gereği gibi ifa etmemesi nedeniyle alacaklının uğradığı ve temerrüt faizi ile karşılamayan zararı ifade eder. Tanıma göre, borçlunun edimi yerine getirmekte temerrüde düşmüş olması, temerrüt nedeniyle alacaklının temerrüt faizi ile giderilemeyecek bir zararının bulunması ve temerrüt ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Aşkın zarar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 122. Maddesinde şu şekilde tanzim edilmiştir:
‘’Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.’’ (4)
Kanun koyucu, munzam zarara ilişkin borçlunun kusur sorumluluğunu esas almış ise de uygulamada borçlunun temerrüte düşmesi nedeniyle alacaklının zarara uğramış olması başlı başına kusur kabul edilmektedir. Alacaklı, borçlunun kusurunu ispat etme yükümlülüğünde değildir. Ancak borçlu kusursuzluğunu ispat edebilir. Alacaklı ise uğradığı temerrüt faizini aşan zararı ispat külfeti altındadır. Alacaklının uğradığı zararın niteliğinin ne olması gerektiği hususunda öğretide ve uygulamada fikir birliği bulunmamaktadır. Bazı yazarlar nezdinde ve bazı içtihatlarda munzam zararın ispatı için soyut zarar yeterliyken bazılarında somut zarar şartı aranmaktadır.
4.1 Munzam Zararın İspatı
Belirtildiği üzere özellikle Türkiye gibi enflasyonist ülkelerde, paranın değer kaybı çoğu zaman temerrüt faizinden daha yüksektir. Bu nedenle enflasyon ve paranın değer kaybının munzam zarar için yeterli olup olmadığı ispat konusunda başat problemdir. Öğretide ve uygulamada bu hususta fikir birliği bulunmamaktadır. Türk hukukunda, Alman hukukuna parelel olarak paradaki değer kaybının munzam zarara temel oluşturabilmesi için somut olayın şatlarının değerlendirilmesi gerektiği yönündeki görüş ağır basmaktadır. Buna göre alacaklı temerrüt faizini aşan bir zararın varlığını ve alacağına temerrüt gerçekleşmeden kovuşmuş olsa idi paradaki değer kaybından etkilenmeyeceğini somut olarak ispatlayabilmelidir. Nitekim Anayasa Mahkemesinin ANO inşaat ve Ticaret Ltd. Şti kararı munzam zararın ispatı yönünden bir kırılma olmuştur. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararında, enflasyon yüzünden uğranılan zararın somut zarar kapsamında değerlendirirlmemesi nedeniyle munzam zararın oluşmadığı yönündeki uygulamaya Mülkiyet hakkı bakımından ihlal kararı vermiştir (5):
Anayasa Mahkemesi Kararında başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Bu tespite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu değerlendirilmiştir. Bu gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. (6)
Anayasa Mahkemesinin enflasyon nedeniyle uğranılan soyut zararın munzam zarar için yeterli olduğu hususundaki kararına karşın Yargıtay’da henüz bir içtihat birliğine varılabilmiş değildir. Kanaatimce, enflasyonun ve paradaki değer kaybının bu denli yüksek olduğu ülkemizde, munzam zararın ispatı için alacaklıya somut zararı ispat külfetini yüklemek hakkaniyete aykırı olacaktır. 2022 ve 2023 yılları için yıllık kanuni faiz %9 iken enflasyon %60’ın üzerindedir. Bu halde enflasyon ve paradaki değer kaybının munzam zararın ispatı noktasında münferiden bir neden olarak kabul görmesi, borçtan kaçınmak için caydırıcı bir etki oluşturacak ve icra dairelerinin üzerindeki iş yükünü azaltacaktır.
4.2 Munzam Zararın Hesaplanması Nasıl Yapılır?
Kural olarak alacaklının aşkın zararını ve tutarını hesaplaması gerekir. Ancak Anayasa Mahkemesinin ANO inşaat ve Ticaret Ltd. Şti kararı ile pek çok Yargıtay kararında görüş değişikliğine gidilerek somut olayın niteliklerine göre hakimin aşkın zararı saptama imkanı varsa hakime içtihadi olarak belirlenmiş esaslar neticesinde munzam zarar tayin etme salahiyeti tanınmıştır. Buna göre gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı göz önünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizinden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar olan TEFE, TÜFE-ÜFE banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçlarından bir sepet oluşturulmalı asıl alacağın bu sepetteki unsurlar çerçevesinde ulaşabileceği miktardan, asıl alacak ve asıl alacağın temerrüt faizi düşülerek aşkın zarar hesaplanmalıdır. (7)
4.3 Görev, Yetki ve Zamanaşımı
Munzam zarar niteliği itibarı ile bir para borcudur. Bu nedenle görevli mahkeme asliye mahkemeleridir. Asıl borç ilişkisinin niteliğine göre Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri görevli olabilir. Nitekim yetki kuralları da genel hükümler çerçevesinde belirlenecektir. (8) Zamanaşımı ise alacağın tamamının tahsil edildiği tarihten başlamak üzere 10 yıldır. (9)
5. SONUÇ VE KANAAT
Ülkemizin son yıllarda ve tarihsel süreçte dönem dönem içine girdiği enflasyonist ortam nedeniyle pek çok borç ilişkisinde borçtan kaçınan tarafın lehine sonuçlar doğabilmektedir. Bu nedenle para borçları özelinde munzam zarar ve sebepsiz zenginleşmede denkleştirici adalet ilkesi alacaklı lehine bir koruma mekanizması niteliğindedir. Kanaatimce içtihadi olarak munzam zararın ve denkleştirici adalet ilkesinin alacaklı lehine ve geniş yorumlanması hem toplumsal adaleti sağlamaya hem de mahkemeler ve icra daireleri üzerindeki iş gücünü azaltmaya hizmet edecektir. Zira kanuni faiz oranlarının enflasyon karşısındaki oransal açıdan düşüklüğü adeta borçtan kaçınmaya teşvik etmektedir.
Kaynakça
1. UYGUR, Turgut. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Şerhi, Cilt-1, 2. Baskı, 2012-Ankara, Seçkin, s.561.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi. 18.04.2022 tarihli 2022/2036 E. 2022/3660 K. sayılı kararı.
3. Kurulu, Yargıtay Hukuk Genel. 14.01.2015 tarihli 2014/8 E. 2015/10 K. sayılı kararı.
4. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 122. maddesi.
5. AKÇAAL, Mehmet. “Güncel İçtihatlar Işığında Munzam Zarar”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XII, S. 2, 2022, s. 1069-1099.
6. Mahkemesi, Anayasa. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017.
7. Dairesi, Yargıtay 15. Hukuk. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2018/1494 E., 2019/932 K. sayılı, 04.03.2019 tarihli kararı.
8. Kurulu, Yargıtay Hukuk Genel. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 01.01.1992 gün 1991/11-615 E. 1992/57 K. sayılı kararı.
9. Dairesi, Yargıtay 23. Hukuk. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 2016/9487 E. 2018/161 K. sayılı 23.01.2018 tarihli kararı.
Stj Av. Hamza Doğa KORKMAZLAR
Comments