İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ (Türk Hukukunda Orman Vasfı Nedeniyle Tapu İptali)
Türk Hukuk sisteminde, hem tarihsel hem sosyolojik hem de iktisadi olarak orman vasfı ve özel mülkiyete tabîyet birbirleri ile çatışır vaziyettedir. Öyle ki bu bağlamda günümüzde de hazine tarafından özel mülkiyete tabî alanların orman vasfının tespiti ile söz konusu taşınmazların orman sınırı içine alınmak sureti ile tapuda orman lehine tescili; bu noktada ödenecek bedelin tespiti gibi uygulamada çokça rastlanan hukuki ihtilaflar mevcuttur. Orman alanlarının, kamunun üstün yararı açısından devletleştirilmesi meşru ve ölçülü bir uygulama olarak kabul edilebilir olsa da özellikle Türk Hukuk sistemi bakımından tarihsel süreçte meydana gelen kadastro işlemleri başta olmak üzere bir takım idari işlemlerin orman alanlarının tespiti ve hazineye tescili yönünden mülkiyet hakkını ihlale varan sonuçlar doğurabildiği göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle bu yazıda Türk Hukukunda Orman Vasfı Nedeniyle Tapu İptali Uygulamaları incelenmiştir.
2. ORMAN VASFI NEDENİ İLE TAPU İPTALLERİ VE GİDERİM YÖNÜNDEN TARİHSEL SÜREÇ
Türk Hukukunda Orman Vasfı Nedeniyle Tapu İptali Uygulamaları tarihsel süreçte değişkenlik göstermiştir. Osmanlı döneminde dahi ormanların özel mülkiyet ile ilişkisi muteber bir tartışma sayılacak nitelikte iken 1930’lu yıllarda devletçilik akımının etkileri ile ormanlar üzerindeki özel mülkiyet sahası daraltılmış, özel mülkiyet ve orman alanlarının çatışması nedeni ile ortaya çıkan tartışma biçim değiştirmiştir. Nitekim 1937 yılında Cumhuriyetin ilk Orman Kanunu olan 3116 Sayılı Kanun çerçevesinde özel mülkiyete tabi ve belirli bir büyüklüğün üstünde olan ormanların devletleştirilmesi öngörülmüştür. (1) Ancak dönemin şartları ormanların devletleştirilmesinin topyekûn sağlanmasını mümkün kılmamıştır. Bu nedenle 1945 yılında çıkarılan 4785 Sayılı Kanun döneminde istisnalar hariç büyüklüğü farketmeksizin, herhangi bir işlem ve bildirime gerek duyulmaksızın bütün ormanların devletleştirilmesi öngörülmüştür. Bu kanun döneminde özel mülkiyete tabi ormanların devletleştirilmesi esnasında ödenen kamulaştırma bedelleri gerçek bedelini yansıtmamaktadır. Ancak söz konusu dönemde kanunların Anayasa’ya uyarlığını denetleyecek bir mekanizma bulunmadığından ormanların kamulaştırılması esnasında ödenen bedellerin gerçek bedeli yansıtmamasına ilişkin ihtilafların çözümlenmesi bir süre ötelenmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin kurulması ve işler hale gelmesi ile birlikte ormanların kamulaştırmasındaki anayasal uyarsızlık iddiası ‘’ 4785 sayılı Kanunun, özel ormanların devletleştiren 1. maddesinde yer alan "hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın Devlete geçer" ibaresinin Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına vararak, anılan ibarenin iptaline karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar vermiştir.’’ (2) Denmek suretiyle dönem Anayasa’sının; mülkiyet hakkını düzenleyen 35. Maddesine, kamulaştırmayı düzenleyen 46. Maddesine, devletleştirmeyi düzenleyen 47. Maddesine aykırılın iddiasıyla Mahkeme’nin önüne gelmiş ve Anayasa Mahkemesi’nin 19/2/1985 tarih, 1984/15 Esas, 1985/5 karar sayılı kararı ile özel mülkiyete tabi orman alanlarının kamulaştırmaya değil ancak devletleştirmeye konu olabileceği, orman alanların özel mülkiyet sahasında bırakılmasının kamu yararı gözetildiğinde mümkün olamayacağına hükmedilmiş ve ormanların devletleştirilmesi ile kamulaştırma mefhumu arasındaki ilişik kesilmiştir. Nitekim uzun yıllar boyunca özel mülkiyet alanları orman vasfı nedeni ile herhangi bir bedel ödenmeden devletleştirilmiştir. Son dönemlerde ise İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin konuya ilişkin Türkiye aleyhine pek çok ihlal kararı vermesi ile yerleşik içtihatlardan dönülmüş ve orman vasfı nedeni ile tapu iptaline konu taşınmazlar için hak sahiplerine Türk Medeni Kanunu’nun 1007. Maddesi gereği devletin kusursuz sorumluluğuna dayanan tazminat ödenilmeye başlanmıştır. Bu süreçte İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 1411/03 başvuru numaralı 8 Temmuz 2008 tarihli Turgut ve Diğerleri davasında ‘’ Mevcut davada, Anayasa’nın 169/2 maddesi uyarınca taşınmazlarının Hazine’ye devredilmesi nedeniyle başvuranlara hiçbir tazminat ödenmemiştir. AĐHM, tazminat ödenmemesini haklı kılmak için Hükümetin istisnai hiçbir koşulu belirtmediğini not etmektedir. Sonuç olarak AĐHM, başvuranlara tazminat ödenmemesinin, kamu yararının gerekleri ile kişinin haklarının korunması arasında hüküm sürmesi gereken adil dengeyi başvuranlar aleyhine bozduğu kanaatindedir. Bu durumda, 1 No’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi ihlal edilmiştir.’’ demek suretiyle orman vasfı nedeniyle tapu iptaline konu olan taşınmazlar açısından tazminat ödenmemesini İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 1 numaralı ek protokolünün 1. maddesine aykırı bulmuş ve ihlal kararı vermiştir. (3) Ardından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/4-383 E., 2009/517 K. sayılı kararında Turgut ve Diğerleri davasına atıf yaparak iç hukuktaki yerleşik içtihattan dönmüş ve ‘’Sonuç itibariyle; davacının, Devletin kusursuz sorumluluğundan kaynaklanan bir zararının oluştuğu ve bu zararın tazminini Devletten isteyebileceği, Devletin kadastro işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğunun da TMK'nın 1007. maddesi kapsamında olması gerektiği, bu nedenle görülmekte olan davanın adli yargıda bakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.’’ (4) Denmek suretiyle bedelsiz tapu iptali yerini Türk Medeni Kanunu’nun 1007. Maddesine dayanan tazminat ödenmesine bırakmıştır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarından dönmesi ile İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi, 17 Nisan 2012 tarih, 42936/07 başvuru numaralı Mehmet ALTUNAY v. Türkiye davasında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2009/4-383 E., 2009/517 K. sayılı kararına atıf yaparak Türk hukukunda, orman vasfı nedeniyle tapu iptalleri için ‘’ Arazisi ormanlık alanda yer aldığı gerekçesiyle tapusu iptal edilen bireylerin tartışmasız olarak Medeni Kanunu 1007. maddesi çerçevesinde tazminat talep etme hakkına sahip olduğu yönünde bir içtihat oluşturmuştur. Yerel mahkemelerin uygulamalarıyla bu içtihadı benimsemiş ve geliştirmiştir. En son ortaya çıkan gelişmelere göre ise; tazminat talep edebilmek için zamanaşımı süresi tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren on yıl olarak belirlenmiş ve mahkeme, tazminat miktarını taşınmazın cinsi ve nevi, değerini etkileyebilecek unsurları, muhtemel gelirlerini ve emsal taşınmazların satış fiyatını dikkate alarak belirlemeye başlamıştır.’’ (5) Demek suretiyle etkili bir başvuru yolu geliştirildiğine hükmetmiştir.
3. ORMAN VASFI NEDENİ İLE TAPU İPTAL TESCİL DAVALARINA İLİŞKİN BİLİNMESİ GEREKEN KAVRAMLAR
3.1 Orman
6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesinde orman tanımı yapılmıştır. Buna göre: sazlıklar, step nebatleriyle örtülü yerler, her çeşit dikenlikler, parklar, şehir mezarlıklarıyla kasaba ve köylerin hudutları içerisine bulunan eski mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler, sahipli arazilerde bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler, orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleriyle özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halinde ki her nevi ağaç ve ağaçcıklarla örtülü yerler, orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazilerde tabii olarak yetişen her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler, orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar, Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar, Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler, orman sınırları dışında olup, alan büyüklüğüne bakılmaksızın sahipli arazilerde, ekim ve dikim yolu ile yetiştirilen her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler hariç olmak üzere tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır. (6) Orman vasfının tespitini ise Orman Kadastrosu yapar. 6831 sayılı Orman Kanunu 4. maddeye göre ormanlar mülkiyet ve idare bakımından: Devlet Ormanları, Hükmi Şahsiyeti Haiz Amme Müesseselerine Ait Ormanlar, Hususi Ormanlar; vasıf ve karakter bakımından: Muhafaza Ormanları, Milli Parklar, İstihsal Ormanları (7) olmak üzere tasnif edilir.
3.2 Orman Kadastrosu
Münferiden ormanların, özel ve tüzel kişilere ait taşınmazlar ile ormanların ortak sınırlarını belirleyen kadastro işlemine orman kadastrosu denir. Orman Kadastrosuna ilişkin usuller Orman Kanunu’nun 7-11 maddeleri arasında ve Kadastro Kanunu’nda tanzim edilmiştir. Orman kadastrosu, Orman Kadastro Komisyonlarınca yapılır ve 30 günlük ilan süresi ardından kesinleşir. Orman Kadastrosuna; kadastro ekibinin yanı sıra Orman Genel Müdürlüğü tarafından görevlendirilecek en az bir ziraat mühendisi ile Tarım Müdürlüklerince görevlendirilecek en az bir ziraat mühendisi katılımı zorunludur. Orman kadastrosuna, Kadastro ekibinde bulunması öngörülen muhtar ve bilirkişiler katılmasa dahi resen devam olunur.
4. UYUŞMAZLIĞIN ORTAYA ÇIKIŞI
Belirtilenler ışığında, Özel Mülkiyete tabî alanların kadastral çalışmalar neticesinde orman sınırları içinde bırakılması ile ortaya çıkan hukuki ihtilaflar: yapılan kadastro tespitine itiraz, orman vasfı nedeni ile tapu iptal ve tescil davaları ve tapu iptali sonucunda tapusu iptal edilen kimselerin mal varlığında meydana gelen azalışın tazminine yönelik ödenecek bedel için Türk Medeni Kanunu’nın 1007. Maddesine dayanan tazminat davalarıdır. Söz konusu uyuşmazlıklar, özellikle geçmiş dönemlerde arazi kadastrosu ve orman kadastrosunun birlikte yapılmamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre arazi kadastrosunun, orman kadastrosundan önce yapılıyor olması hasebiyle, arazi kadastrosu neticesinde özel mülkiyete bırakılan araziler; orman kadastrosu ile orman sınırları içinde bırakılabilmektedir. Yine aynı nedenle orman kadastrosu neticesinde orman sınırları içinde tespit edilen alanlar arazi kadastrosu esnasında gözden kaçırılarak özel mülkiyete bırakılabilmektedir. Uygulamada da konuya ilişkin uyuşmazlıklar büyük oranda arazi kadastrosu ve orman kadastrosu arasında uyuşmazlıklar nedeniyle çıkmaktadır.
5. KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
Orman Kanunun 7. maddesi gereği "Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır." hükmü gereğince, herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosu yapılarak tahdit içine alınabileceği gibi, bu tür yerler hakkında kesinleşmiş tahdidin dışında kalsa da Orman Yönetiminin dava açabileceği kabul edilmiştir. (8) Her ne kadar kanun koyucu iradesi ve hukuk sistemimizce kabul gören ilkeler; ormanların artırılmasını ve ormanlık alanların korunmasını amaçlamakta ise de, kadastral çalışmalar neticesinde yanlış tespit yapılan arazilere yönelik olarak kadastro tespitine hak sahibi gerçek ve tüzel kişilerin de itiraz etmesi mümkündür. Kadastro çalışmalarının ardından kadastronun ilana asılmasını takip eden gün başlamak üzere 30 günlük hak düşürücü süre söz konusudur. Bu 30 günlük süre içinde Kadastro Mahkemelerinde, Kadastro Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise Kadastro Mahkemesi Sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemelerinde, Kadastro Tespitine İtiraz davası açılabilecektir. Bu davada yetkili mahkeme kadastro çalışmasının yapıldığı taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Davayı hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler Orman Genel Müdürlüğüne, Orman Genel Müdürlüğü ise tespit maliki gerçek ve tüzel kişilere yöneltebilirler. (9) Hak düşürücü süre ve yargılama esnasında gözetilecek diğer hususlar bakımından belirtmek gerekir ki tahdit aplikasyonu yani kadastral çalışma neticesinde meydana gelen belgelerin zemine uygulanması kadastro tespiti sayılmayacak ve kadastro tespitine itiraz bakımından esas alınmayacaktır. Ayrıca orman içi açıklıklar, yani ormanların içinde doğal olarak meydana gelmiş ağaç veya ağaççık kümeleri ihtiva etmeyen yerler de orman sınırları içinde sayılacaktır. (10) Kadastro tespitine itiraz davalarında yerleşik içtihatlarda belirlendiği üzere çekişmeli taşınmazın bulunduğu yöreye ait en eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ilgili yerlerden eksiksiz olarak getirtilip, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman yüksek mühendisi veya mühendisi ve bir fen bilirkişi aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü, ağaçların yaşı, cinsi, sayısı, kapalılık durumu, çevresi, incelenmeli, çekişmeli taşınmazın eylemli durumu incelenerek değerlendirilmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; yukarıda değinilen belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. (11) Orman sınırları içinden sonradan açılan alanlar da orman tahditi içinde kalacağından en eski memleket haritaları ve ilk kadastro orman tahditi açısından öncelikle gözetilecektir.
6. ORMAN VASFI NEDENİ İLE TAPU İPTAL VE TESCİL DAVALARI
Yukarıda da açıklandığı üzere uygulamada ormanların fiili durumları nedeniyle evleviyeti gözetilmeden özel mülkiyet sınırları içinde bırakılması, ya da önceki dönemlerde arazi kadastrosu ile orman kadastrosunun birbirlerinden farklı zamanlarda yapılıyor olması nedeniyle bunlar arasında çıkan farklılıklar orman tahditine bırakılması gereken yerlerin özel mülkiyete, özel mülkiyete bırakılması gereken yerlerin orman sınırlarına dahil edilmesi sonuçlarına yol açabilmekte, bu nedenle orman vasfının çekişmeli olması nedeniyle tapu iptal tescil davalar açılabilmektedir. Her ne kadar orman kanunu nezdinde, orman kadastrosu kesinleşmiş alanlar için kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle, en geç üç ay içinde hiçbir harç ve bedel alınmaksızın Hazine adına tapu kütüklerine kaydedilmekte ve bu nedenle İdarece Orman Kadastrosu kesinleşmiş alanlar için tapu iptali ve tescil davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı ileri sürülmekte ise de Yargıtay içtihatları ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, 2018/3 Numaralı Genelge’si ile orman kadastrosu ile arazi kadastrosu arasında çatışma bulunan hallerde orman vasfı nedeni ile hazineye tescili istenen taşınmazlar için özel mülkiyete tabi tapular ile mükerrerlik meydana gelebildiği, mükerrerlik durumunda; mükerrerlik durumunu gösterir kadastro haritasının bir örneği ile bu taşınmazların ada ve parsel numaralarını, mükerrer olan kısımların yüzölçümünü ve maliklerinin kimlik bilgilerini gösterir şekilde düzenlenecek listesi, tescil talebinde bulunan orman idaresi ile mahalli maliye kuruluşuna bir yazı ekinde gönderileceği, bu yazıda, listede belirtilen taşınmazların ormanda kalan kısımlarına ait tapu kayıtlarının kamulaştırma suretiyle veya hükmen iptali sağlanmadıkça Hazine adına tescillerinin yapılmayacağı belirtilmektedir. (12) Bu nedenle İdare tarafından, tespit maliklerine karşı tapu iptali ve tescil davası açılmaktadır. Bu davalarda görevli mahkemeler Asliye Hukuk mahkemeleri, yetkili mahkemeler ise çekişmeli taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir. Davanın görüldüğü mahkeme çekişmeli taşınmaz başında keşif yapmak suretiyle taşınmazın orman tahditine göre konumunu belirledikten sonra karar vermelidir.
7. TMK’NİN 1007. MADDESİ KAPSAMINDA DEVLETİN KUSURSUZ SORUMLULUĞUNA DAYANAN TAZMİNAT DAVASI
Orman vasfı nedeni ile tapuları iptal edilen hak sahipleri Anayasa’nın 35. Maddesi ile koruma altına alınan ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları neticesinde şekillenmiş Yargıtay ve yerel mahkemeler içtihatları ile yerleştiği üzere mülkiyet haklarının zedelenmesi nedeni ile uğradıkları zararın giderimi için dava açabilmektedir. Tapu işlemleri, kadastro işlemlerinden başlayarak bir bütündür. (13) Bu nedenle kadastro işleminde yapılan hatalar, tapu sicilinin tutulmasına da sirayet etmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 1007. Maddesi gereği Tapu Sicilinin tutulmasından kaynaklanan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Zira tapu sicilleri alenidir ve sicil kayıtlarının güvenilirliği Devlet’in sorumluluğundadır. Tapu iptali nedeniyle zarara uğrayan hak sahiplerinin, gerçek zararları giderilmelidir. Gerçek zarar, tapu iptaline konu olmuş taşınmazın değeridir. Taşınmazın değeri, hak sahibinin zarara uğradığı an, yani tapu iptali kararının kesinleşme tarihi itibarı ile belirlenecektir. Taşınmazın değeri tespit edilirken niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir. (14) Arazi niteliğindeki taşınmazların değeri net gelir metodu ile tespit edilirken; arazinin sulu tarıma elverişli olup olmadığı, dikili alanlar için: dikili ürünün değeri üstünden, boş araziler için: çevredeki ekilebilir ürünlerin münavebesi, ortalama verimi, üretim maliyetleri ve satış fiyatları Tarım Müdürlüklerinden istenecek belgeler ile tespit edilip alınacak bilirkişi raporları, taşınmazın yerleşim alanlarına uzaklığı, iklim gibi değişkenler ve yapılacak keşifler sonucunda oluşacak değerlendirmeler gözetilmelidir. Görevli mahkemeler, Asliye Hukuk Mahkemeleri, yetkili mahkemeler tapu iptaline konu taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleridir. Bu davalar belirsiz alacak davası olarak açılmalı ve husumet Hazine’ye yöneltilmelidir.
8. SONUÇ
Ormanların devletleştirilmesinin kamunun üstün yararı açısından ne kadar önemli olduğu tartışılmazdır. Ancak kamu yararı ve mülkiyet hakkının çatışıyor olması halinde bir denge gözetilmelidir. Hukukumuzda 2009 yılından itibaren bedelsiz devletleştirme içtihatlarından dönülerek orman vasfı nedeniyle tapuları iptal edilen hak sahipleri yönünden bir giderim öngörülmüş olması bu dengeyi bir nebze sağlamaktadır. Ne yazık ki yargılama süreçlerinin çok uzun ve tapu iptaline konu olmuş taşınmazların değerlerinin hesaplanmasında kullanılan yöntemlerin taşınmazların ‘’gerçek bedeli’’ni ne kadar kadar tespit edebildiğinin tartışmaya açık olması nedenleriyle hâlâ kamu yararı ve mülkiyet hakkı terazisinde bir tarafın ağır bastığını söylemek mümkündür.
Yazar
Stj. Av. Hamza Doğa KORKMAZLAR / Antalya Barosu
Kaynakça
1. ŞİMŞEK, Suat. Ormanlar Üzerindeki Bazı Mülkiyet Uyuşmazlıkları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri.
2. AYM. Anayasa Mahkemesi’nin 19/2/1985 T. 1984/15 E. 1985/5 K. Sayılı Kararı.
3. İHAM. İHAM 8 Temmuz 2008 tarihli Başvuru no:1411/03 sayılı Turgut ve Diğerleri.
4. YHGK. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.11.2009 T. 2009/4-383 E. 2009/517 K. Sayılı Kararı.
5. İHAM. İHAM, 17 Nisan 2012 tarih, 42936/07 başvuru numaralı Mehmet ALTUNAY v. Türkiye davası.
6. TBMM. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesi.
7. —. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 4. maddesi.
8. Dairesi, Yargıtay 20. Hukuk. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, 18.10.2011 T. 2011/7602 E. 2011/11699 K. Sayılı Kararı.
9. —. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi, 28.06.2011 T. 2011/4321 E. 2011/8149 K. Sayılı Kararı.
10. HGK. (HGK’nın 10.12.1997 tarihli ve 1997/20-808 E, 1039 Karar; 13.10.1999 tarihli ve 1999/8-689 Esas, 1999/822 Karar; 03.04.2002 tarihli ve 2002/8-230 Esas, 2002/261 Karar ile 22.10.2003 tarihli ve 2003/20-665 Esas, 2003/614 Karar sayılı kararları).
11. YHGK. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 26.4.2023 T, 2021/349 E. 2023/359 K. Sayılı Kararı.
12. —. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 06.04.2021 T. 2017/2397 E. 2021/434 K Sayılı Kararı.
13. —. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.6.2010 T. 2010/349 E. 2010/318 K. Sayılı Kararı.
14. Dairesi, Yargıtay 20. Hukuk. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 09.03.2017 T. 2015/5640 E. 2017/2058 K. Sayılı Kararı.
Comments